9789758015566
552952
https://www.maltepekitabevi.com/belirtke
Belirtke
149.40
Logoların Gücü Adına!
Dünyamızı ele geçiren uzaylılar gibi, her yerdeler; nereye bakarsanız bakın, dikkatli de dikkatsiz de baksanız, algınızda yer etmeye çalışan, dünyayı sahipleri adına değiştirmek için her şeyi yapabilecek "şeyler" onlar…
Onları biz yapıyoruz! Yaparken ne kadar bilgi, beceri ve emek harcarsak, o kadar etkili oluyorlar. Her zaman kötü değiller, insanlığın gelişmesi için çalışanları da var; gerçi çoğu, daha çok para kazanmak, gücünü arttırmak, pastadan daha büyük pay alabilmek için yapılıyor ama bu da kötüdür anlamına gelmiyor.
Logoların gücü tartışılmaz ama çoğu zaman kendi başlarına değil. İyi bir ürüne kötü logo, iyi bir atletin kötü bir ayakkabıyla koşması gibi, ayağının acıması, performansının düşmesine neden olsa da, o yine iyi koşuyor ama çabuk yoruluyor. Kötü bir ürüne muhteşem bir logo ise yaramaz bir çocuğun ayağındaki lüks ayakkabı gibi, kısa sürede dağılıp, şatafatını yitiriyor.
Logo, markanın yalnızca bir parçası. Bütünün ifadesini bulduğu bir simge; bütünün görülmesi gerektiği gibi algılanmasını sağladığınızda mesele büyük ölçüde çözülmüş oluyor: "Güçlü", "Atılımcı", "Çılgın", "Yenilikçi", "Geleneksel" gibi kavramlar form ve renk ilişkileriyle kendini göstermeye çalışıyor. Ama bir sorun var: milyonlarca markanın paylaştığı bu iddialar, bir o kadar tasarımcının elinden geçerken, bir "olmazsa olmaz"a varmak zorunda: Farklı ve diğerlerinden ayrışan bir şey üretmek.
Elbette, bininciliğe razı olup birinciyi taklit etme eğilimiyle başlayıp bitirilen tasarımlar da var ama, üzerinde konuşmaya değmez.
Bu kadar etrafımızı sarmış ve görünmek için çabalayan logo arasından sıyrılıp öne çıkacak bir şampiyon yetiştirmek, her logo tasarımcısı için heyecanlı bir macera. Büyük ödül ise, diğer tasarımcıların "Ahhh! Bunu ben yapmalıydım!" diyeceği bir logo tasarlamak, ya da diğer markaların "Ahhh! Bizim logomuzu da bu tasarımcı yapmalıydı!" diyeceği.
Dünyamızı ele geçiren uzaylılar gibi, her yerdeler; nereye bakarsanız bakın, dikkatli de dikkatsiz de baksanız, algınızda yer etmeye çalışan, dünyayı sahipleri adına değiştirmek için her şeyi yapabilecek "şeyler" onlar…
Onları biz yapıyoruz! Yaparken ne kadar bilgi, beceri ve emek harcarsak, o kadar etkili oluyorlar. Her zaman kötü değiller, insanlığın gelişmesi için çalışanları da var; gerçi çoğu, daha çok para kazanmak, gücünü arttırmak, pastadan daha büyük pay alabilmek için yapılıyor ama bu da kötüdür anlamına gelmiyor.
Logoların gücü tartışılmaz ama çoğu zaman kendi başlarına değil. İyi bir ürüne kötü logo, iyi bir atletin kötü bir ayakkabıyla koşması gibi, ayağının acıması, performansının düşmesine neden olsa da, o yine iyi koşuyor ama çabuk yoruluyor. Kötü bir ürüne muhteşem bir logo ise yaramaz bir çocuğun ayağındaki lüks ayakkabı gibi, kısa sürede dağılıp, şatafatını yitiriyor.
Logo, markanın yalnızca bir parçası. Bütünün ifadesini bulduğu bir simge; bütünün görülmesi gerektiği gibi algılanmasını sağladığınızda mesele büyük ölçüde çözülmüş oluyor: "Güçlü", "Atılımcı", "Çılgın", "Yenilikçi", "Geleneksel" gibi kavramlar form ve renk ilişkileriyle kendini göstermeye çalışıyor. Ama bir sorun var: milyonlarca markanın paylaştığı bu iddialar, bir o kadar tasarımcının elinden geçerken, bir "olmazsa olmaz"a varmak zorunda: Farklı ve diğerlerinden ayrışan bir şey üretmek.
Elbette, bininciliğe razı olup birinciyi taklit etme eğilimiyle başlayıp bitirilen tasarımlar da var ama, üzerinde konuşmaya değmez.
Bu kadar etrafımızı sarmış ve görünmek için çabalayan logo arasından sıyrılıp öne çıkacak bir şampiyon yetiştirmek, her logo tasarımcısı için heyecanlı bir macera. Büyük ödül ise, diğer tasarımcıların "Ahhh! Bunu ben yapmalıydım!" diyeceği bir logo tasarlamak, ya da diğer markaların "Ahhh! Bizim logomuzu da bu tasarımcı yapmalıydı!" diyeceği.
Logoların Gücü Adına!
Dünyamızı ele geçiren uzaylılar gibi, her yerdeler; nereye bakarsanız bakın, dikkatli de dikkatsiz de baksanız, algınızda yer etmeye çalışan, dünyayı sahipleri adına değiştirmek için her şeyi yapabilecek "şeyler" onlar…
Onları biz yapıyoruz! Yaparken ne kadar bilgi, beceri ve emek harcarsak, o kadar etkili oluyorlar. Her zaman kötü değiller, insanlığın gelişmesi için çalışanları da var; gerçi çoğu, daha çok para kazanmak, gücünü arttırmak, pastadan daha büyük pay alabilmek için yapılıyor ama bu da kötüdür anlamına gelmiyor.
Logoların gücü tartışılmaz ama çoğu zaman kendi başlarına değil. İyi bir ürüne kötü logo, iyi bir atletin kötü bir ayakkabıyla koşması gibi, ayağının acıması, performansının düşmesine neden olsa da, o yine iyi koşuyor ama çabuk yoruluyor. Kötü bir ürüne muhteşem bir logo ise yaramaz bir çocuğun ayağındaki lüks ayakkabı gibi, kısa sürede dağılıp, şatafatını yitiriyor.
Logo, markanın yalnızca bir parçası. Bütünün ifadesini bulduğu bir simge; bütünün görülmesi gerektiği gibi algılanmasını sağladığınızda mesele büyük ölçüde çözülmüş oluyor: "Güçlü", "Atılımcı", "Çılgın", "Yenilikçi", "Geleneksel" gibi kavramlar form ve renk ilişkileriyle kendini göstermeye çalışıyor. Ama bir sorun var: milyonlarca markanın paylaştığı bu iddialar, bir o kadar tasarımcının elinden geçerken, bir "olmazsa olmaz"a varmak zorunda: Farklı ve diğerlerinden ayrışan bir şey üretmek.
Elbette, bininciliğe razı olup birinciyi taklit etme eğilimiyle başlayıp bitirilen tasarımlar da var ama, üzerinde konuşmaya değmez.
Bu kadar etrafımızı sarmış ve görünmek için çabalayan logo arasından sıyrılıp öne çıkacak bir şampiyon yetiştirmek, her logo tasarımcısı için heyecanlı bir macera. Büyük ödül ise, diğer tasarımcıların "Ahhh! Bunu ben yapmalıydım!" diyeceği bir logo tasarlamak, ya da diğer markaların "Ahhh! Bizim logomuzu da bu tasarımcı yapmalıydı!" diyeceği.
Dünyamızı ele geçiren uzaylılar gibi, her yerdeler; nereye bakarsanız bakın, dikkatli de dikkatsiz de baksanız, algınızda yer etmeye çalışan, dünyayı sahipleri adına değiştirmek için her şeyi yapabilecek "şeyler" onlar…
Onları biz yapıyoruz! Yaparken ne kadar bilgi, beceri ve emek harcarsak, o kadar etkili oluyorlar. Her zaman kötü değiller, insanlığın gelişmesi için çalışanları da var; gerçi çoğu, daha çok para kazanmak, gücünü arttırmak, pastadan daha büyük pay alabilmek için yapılıyor ama bu da kötüdür anlamına gelmiyor.
Logoların gücü tartışılmaz ama çoğu zaman kendi başlarına değil. İyi bir ürüne kötü logo, iyi bir atletin kötü bir ayakkabıyla koşması gibi, ayağının acıması, performansının düşmesine neden olsa da, o yine iyi koşuyor ama çabuk yoruluyor. Kötü bir ürüne muhteşem bir logo ise yaramaz bir çocuğun ayağındaki lüks ayakkabı gibi, kısa sürede dağılıp, şatafatını yitiriyor.
Logo, markanın yalnızca bir parçası. Bütünün ifadesini bulduğu bir simge; bütünün görülmesi gerektiği gibi algılanmasını sağladığınızda mesele büyük ölçüde çözülmüş oluyor: "Güçlü", "Atılımcı", "Çılgın", "Yenilikçi", "Geleneksel" gibi kavramlar form ve renk ilişkileriyle kendini göstermeye çalışıyor. Ama bir sorun var: milyonlarca markanın paylaştığı bu iddialar, bir o kadar tasarımcının elinden geçerken, bir "olmazsa olmaz"a varmak zorunda: Farklı ve diğerlerinden ayrışan bir şey üretmek.
Elbette, bininciliğe razı olup birinciyi taklit etme eğilimiyle başlayıp bitirilen tasarımlar da var ama, üzerinde konuşmaya değmez.
Bu kadar etrafımızı sarmış ve görünmek için çabalayan logo arasından sıyrılıp öne çıkacak bir şampiyon yetiştirmek, her logo tasarımcısı için heyecanlı bir macera. Büyük ödül ise, diğer tasarımcıların "Ahhh! Bunu ben yapmalıydım!" diyeceği bir logo tasarlamak, ya da diğer markaların "Ahhh! Bizim logomuzu da bu tasarımcı yapmalıydı!" diyeceği.
Tüm kartlar
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 149,40 | 149,40 |
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.