9786057120038
450505
https://www.maltepekitabevi.com/vahsetin-cagrisi-12
Vahşetin Çağrısı
153.00
Birden kampın sinsi sinsi dolanan kürklü yaratıklarla dolu olduğu fark edilmişti. Yakınlardaki bir Kızılderili köyünden kampın kokusunu alarak koşup gelen, açlıktan ölmek üzere seksen yüz kadar haski idi bunlar.
Buck ile Spitz dövüşürlerken sürünerek kampa girmişlerdi ve iki adam ellerinde kalın sopalarla aralarına atladığı zaman da dişlerini gösterip savaşarak geri çekildiler. Yiyeceğin kokusu onları çılgına çevirmişti. Perrault, bir tanesinin kafasını yiyecek kutusuna soktuğunu gördü.
Sopası sıska kaburga kemiklerinin üzerine sertçe inince de yiyecek kutusu devrilerek içindekiler yerlere saçıldı. O anda da açlıktan ölen ne kadar hayvan varsa hepsi birden toplanıp ekmeği ve tuzlanmış domuz etini kapışmaya başladılar. Sopalar önüne gelenin üzerine iniyordu.
Üzerlerine yağan darbe yağmuru altında, hayvanlar, acı acı havlıyor ve uluyor ama en son lokmayı da midelerine indirene dek çılgınca bir mücadele vermekten de geri kalmıyorlardı. Bu arada, hayretler içindeki takımın köpekleri de çukurlarından fırladıkları anda gözü dönmüş istilacıların saldırısına uğramışlardı.
Buck hayatında hiç böyle köpekler görmemişti. Kemikleri sanki derilerini yarıp dışarı fırlayacak gibiydi. Kirli ve sarkmış postlarının ancak örtebildiği kemiklerden, alev alev yanan gözlerden ve aralarından salyalar akan dişlerden oluşuyorlardı sadece.
Ama açlığın verdiği çılgınlık, onları, direnmenin mümkün olmadığı dehşetengiz yaratıklar haline getirmişti.
Buck ile Spitz dövüşürlerken sürünerek kampa girmişlerdi ve iki adam ellerinde kalın sopalarla aralarına atladığı zaman da dişlerini gösterip savaşarak geri çekildiler. Yiyeceğin kokusu onları çılgına çevirmişti. Perrault, bir tanesinin kafasını yiyecek kutusuna soktuğunu gördü.
Sopası sıska kaburga kemiklerinin üzerine sertçe inince de yiyecek kutusu devrilerek içindekiler yerlere saçıldı. O anda da açlıktan ölen ne kadar hayvan varsa hepsi birden toplanıp ekmeği ve tuzlanmış domuz etini kapışmaya başladılar. Sopalar önüne gelenin üzerine iniyordu.
Üzerlerine yağan darbe yağmuru altında, hayvanlar, acı acı havlıyor ve uluyor ama en son lokmayı da midelerine indirene dek çılgınca bir mücadele vermekten de geri kalmıyorlardı. Bu arada, hayretler içindeki takımın köpekleri de çukurlarından fırladıkları anda gözü dönmüş istilacıların saldırısına uğramışlardı.
Buck hayatında hiç böyle köpekler görmemişti. Kemikleri sanki derilerini yarıp dışarı fırlayacak gibiydi. Kirli ve sarkmış postlarının ancak örtebildiği kemiklerden, alev alev yanan gözlerden ve aralarından salyalar akan dişlerden oluşuyorlardı sadece.
Ama açlığın verdiği çılgınlık, onları, direnmenin mümkün olmadığı dehşetengiz yaratıklar haline getirmişti.
Birden kampın sinsi sinsi dolanan kürklü yaratıklarla dolu olduğu fark edilmişti. Yakınlardaki bir Kızılderili köyünden kampın kokusunu alarak koşup gelen, açlıktan ölmek üzere seksen yüz kadar haski idi bunlar.
Buck ile Spitz dövüşürlerken sürünerek kampa girmişlerdi ve iki adam ellerinde kalın sopalarla aralarına atladığı zaman da dişlerini gösterip savaşarak geri çekildiler. Yiyeceğin kokusu onları çılgına çevirmişti. Perrault, bir tanesinin kafasını yiyecek kutusuna soktuğunu gördü.
Sopası sıska kaburga kemiklerinin üzerine sertçe inince de yiyecek kutusu devrilerek içindekiler yerlere saçıldı. O anda da açlıktan ölen ne kadar hayvan varsa hepsi birden toplanıp ekmeği ve tuzlanmış domuz etini kapışmaya başladılar. Sopalar önüne gelenin üzerine iniyordu.
Üzerlerine yağan darbe yağmuru altında, hayvanlar, acı acı havlıyor ve uluyor ama en son lokmayı da midelerine indirene dek çılgınca bir mücadele vermekten de geri kalmıyorlardı. Bu arada, hayretler içindeki takımın köpekleri de çukurlarından fırladıkları anda gözü dönmüş istilacıların saldırısına uğramışlardı.
Buck hayatında hiç böyle köpekler görmemişti. Kemikleri sanki derilerini yarıp dışarı fırlayacak gibiydi. Kirli ve sarkmış postlarının ancak örtebildiği kemiklerden, alev alev yanan gözlerden ve aralarından salyalar akan dişlerden oluşuyorlardı sadece.
Ama açlığın verdiği çılgınlık, onları, direnmenin mümkün olmadığı dehşetengiz yaratıklar haline getirmişti.
Buck ile Spitz dövüşürlerken sürünerek kampa girmişlerdi ve iki adam ellerinde kalın sopalarla aralarına atladığı zaman da dişlerini gösterip savaşarak geri çekildiler. Yiyeceğin kokusu onları çılgına çevirmişti. Perrault, bir tanesinin kafasını yiyecek kutusuna soktuğunu gördü.
Sopası sıska kaburga kemiklerinin üzerine sertçe inince de yiyecek kutusu devrilerek içindekiler yerlere saçıldı. O anda da açlıktan ölen ne kadar hayvan varsa hepsi birden toplanıp ekmeği ve tuzlanmış domuz etini kapışmaya başladılar. Sopalar önüne gelenin üzerine iniyordu.
Üzerlerine yağan darbe yağmuru altında, hayvanlar, acı acı havlıyor ve uluyor ama en son lokmayı da midelerine indirene dek çılgınca bir mücadele vermekten de geri kalmıyorlardı. Bu arada, hayretler içindeki takımın köpekleri de çukurlarından fırladıkları anda gözü dönmüş istilacıların saldırısına uğramışlardı.
Buck hayatında hiç böyle köpekler görmemişti. Kemikleri sanki derilerini yarıp dışarı fırlayacak gibiydi. Kirli ve sarkmış postlarının ancak örtebildiği kemiklerden, alev alev yanan gözlerden ve aralarından salyalar akan dişlerden oluşuyorlardı sadece.
Ama açlığın verdiği çılgınlık, onları, direnmenin mümkün olmadığı dehşetengiz yaratıklar haline getirmişti.
Tüm kartlar
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 153,00 | 153,00 |
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.