9789944387491
561681
https://www.maltepekitabevi.com/yakup-peygamberin-uzaginda-bozkirdan-hanedana
Yakup Peygamber'in Uzağında Bozkırdan Hanedana
252.00
Bu masal;Misir'in kadim zamanlarindan, sicak köle pazarlarindan, yorgun Yahudi duvar isçilerinin arasindan küçük bir toz zerresi gibi havalaniyor, bozkirin kurak ve öfkeli rüzgârlarinda savrulup Ertugrul'un o nazenin Domaniçi'ne ve sancagini gözyaslari içinde diktigi Sögüt'e savruluyor. Ibranice fisildayan atalarinin fisiltilarindan kulaklarini tikayarak kaçan ve bir yandan da dedesi Musa'nin Tur Dag'inda yaktigi atese, bir ates böcegi misali dönen bir adamin gizli dehlizlerinde tomurcuklaniyor. Bu tomurcuk, çekik gözlü bir Kayi kadinin rahminde filizleniyor. Çiçek açiyor kadinin rahmi ve elleri, gözleri, bedeni Israil; ama dilleri ve halleri Bozok olan bir genç kiza dönüsüyor. Bu arada Mezopotamya'da çalan saman davullarina ragmen, Gürbüz Han'in sülalesinden gelen bir halk, kendi kozasini örüyor, alacali bir kelebege dönüsmek için… Dogunun en izbe, en kurak, en aç bozkirlarindan kaçan Oguz asiretleri yüzlerine batiyi çaliyorlar. Masal,Bizi çölün uçsuz bucaksiz saldirgan düzlüklerinden, Yahudi oglanlarinin kiliçtan geçirildigi o kâbuslu zamanlarda yakaliyor, kozasindan çikan 24 asiretin o kelebek zamanlarina; Osman Bey'in yagiz delikanlilik çagindan güçlü ve kararli bir beye devsirildigi yillara getiriyor. Domaniçi'nde çadirlar kuruluyor, atlarinin kuyruklari baglaniyor, agitçi kadinlar daha çok kanli gözyasi için yanaklarini kanatiyor, efsunlar dökülüyor, abalar dokunuyor, hayaller kuruluyor, kiliçlar çekiliyor, yigitler büyütülüyor, dergâhlar zikirlerle inliyor, bilgeler konusuyor, beyler dinliyor. Ertugrul'un esmer ogullari yüzlerini, günese çeviren ayçiçekleri gibi susuzluktan kirilmis asiretlerini; denizi bol, limani bol, açik tenlI kadini bol, topraklara çeviriyorlar. “Toprak düpedüz kaderdir.” diyor Osman Bey, “Ölülerimizi sulak topraklara gömme zamanidir!”Masal,Bu degisen ve dönüsen zamanin arasindan bir aralik bulup deli bir aska dönüsüyor ayrica. Bir beyin ogluna, bir rüyanin, bir düsün veliahdina duyulan bir aska… “Elif” olarak basliyor bu ask ve “vav” olarak devam ediyor. Bize bu degisen ve kanli dünyada bile bazi hikâyelerin hep ayni hikâyeler oldugunu anlatiyor. “Orhan,” diye fisildiyor, “Orhan, o güzel beyin oglu, sen bir sehirden daha degerli misin?” Masal,Ihtiyar bir meddah gibi okuyucusunu kâh bir çöle, kâh bir bozkira, kâh bir bey çadirina, kâh bir mürsidin dizinin dibine, kâh bir sölen yemegine, kâh bir tekfur kalesine, kâh bir yarali kalbin içine firlatiyor ve tarihin o gizli dehlizlerinden gelen bu büyülü ve agulu hikâyeleri anlatiyor.Bu yüzden issiz limanlara ulasmasi gerek!
Bu masal;Misir'in kadim zamanlarindan, sicak köle pazarlarindan, yorgun Yahudi duvar isçilerinin arasindan küçük bir toz zerresi gibi havalaniyor, bozkirin kurak ve öfkeli rüzgârlarinda savrulup Ertugrul'un o nazenin Domaniçi'ne ve sancagini gözyaslari içinde diktigi Sögüt'e savruluyor. Ibranice fisildayan atalarinin fisiltilarindan kulaklarini tikayarak kaçan ve bir yandan da dedesi Musa'nin Tur Dag'inda yaktigi atese, bir ates böcegi misali dönen bir adamin gizli dehlizlerinde tomurcuklaniyor. Bu tomurcuk, çekik gözlü bir Kayi kadinin rahminde filizleniyor. Çiçek açiyor kadinin rahmi ve elleri, gözleri, bedeni Israil; ama dilleri ve halleri Bozok olan bir genç kiza dönüsüyor. Bu arada Mezopotamya'da çalan saman davullarina ragmen, Gürbüz Han'in sülalesinden gelen bir halk, kendi kozasini örüyor, alacali bir kelebege dönüsmek için… Dogunun en izbe, en kurak, en aç bozkirlarindan kaçan Oguz asiretleri yüzlerine batiyi çaliyorlar. Masal,Bizi çölün uçsuz bucaksiz saldirgan düzlüklerinden, Yahudi oglanlarinin kiliçtan geçirildigi o kâbuslu zamanlarda yakaliyor, kozasindan çikan 24 asiretin o kelebek zamanlarina; Osman Bey'in yagiz delikanlilik çagindan güçlü ve kararli bir beye devsirildigi yillara getiriyor. Domaniçi'nde çadirlar kuruluyor, atlarinin kuyruklari baglaniyor, agitçi kadinlar daha çok kanli gözyasi için yanaklarini kanatiyor, efsunlar dökülüyor, abalar dokunuyor, hayaller kuruluyor, kiliçlar çekiliyor, yigitler büyütülüyor, dergâhlar zikirlerle inliyor, bilgeler konusuyor, beyler dinliyor. Ertugrul'un esmer ogullari yüzlerini, günese çeviren ayçiçekleri gibi susuzluktan kirilmis asiretlerini; denizi bol, limani bol, açik tenlI kadini bol, topraklara çeviriyorlar. “Toprak düpedüz kaderdir.” diyor Osman Bey, “Ölülerimizi sulak topraklara gömme zamanidir!”Masal,Bu degisen ve dönüsen zamanin arasindan bir aralik bulup deli bir aska dönüsüyor ayrica. Bir beyin ogluna, bir rüyanin, bir düsün veliahdina duyulan bir aska… “Elif” olarak basliyor bu ask ve “vav” olarak devam ediyor. Bize bu degisen ve kanli dünyada bile bazi hikâyelerin hep ayni hikâyeler oldugunu anlatiyor. “Orhan,” diye fisildiyor, “Orhan, o güzel beyin oglu, sen bir sehirden daha degerli misin?” Masal,Ihtiyar bir meddah gibi okuyucusunu kâh bir çöle, kâh bir bozkira, kâh bir bey çadirina, kâh bir mürsidin dizinin dibine, kâh bir sölen yemegine, kâh bir tekfur kalesine, kâh bir yarali kalbin içine firlatiyor ve tarihin o gizli dehlizlerinden gelen bu büyülü ve agulu hikâyeleri anlatiyor.Bu yüzden issiz limanlara ulasmasi gerek!
Tüm kartlar
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 252,00 | 252,00 |
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.